Yabancıların Boşanma ve Ayrılığa Uygulanacak Hukuk (Teorik ve Uygulamalı Bir İnceleme)
- Mücahit Çeliksoy
- 3 gün önce
- 4 dakikada okunur

Giriş
Günümüzde uluslararası evliliklerin artması, boşanma ve ayrılığa ilişkin uyuşmazlıkların da uluslararası nitelik kazanmasına yol açmıştır. Farklı vatandaşlıkta eşlerin evlenmeleri, boşanmaları veya ayrılık kararı almaları hâlinde, hangi ülke hukukunun uygulanacağı sorunu doğmaktadır. Türk hukuk sistemi bu konuda 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (MÖHUK) 14. maddesiyle düzenleme getirmiştir.
Madde, boşanma, ayrılık, nafaka ve velayet gibi aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda uygulanacak hukuku belirlerken bağlama kuralı sistemine dayanır. Bu madde, Türk milletlerarası özel hukukunda aile birliğinin sona ermesine ilişkin temel düzenlemelerden biri olup, hem taraf iradesi hem de kamu düzeni kavramlarıyla yakından ilişkilidir.
Boşanma ve Ayrılığa Uygulanacak Hukuk (m.14/1)
Müşterek Millî Hukuk İlkesi
Maddeye göre boşanma ve ayrılık sebepleri ile hükümleri öncelikle eşlerin müşterek millî hukukuna tabidir.
Bu düzenleme, “milliyet ilkesi”ne dayanan klasik bir bağlama yaklaşımıdır. Eşlerin aynı vatandaşlığa sahip olmaları hâlinde, bağlı oldukları devletin hukukunun uygulanması, aile birliğini etkileyen temel ilişkilerde uyum ve bütünlük sağlar.
Ancak günümüzde çift uyrukluluk veya farklı vatandaşlık durumları arttığı için, bu ilkenin her zaman uygulanabilirliği sınırlı kalabilmektedir. Örneğin, biri Türk diğeri Alman vatandaşı olan eşlerin boşanma davasında ortak millî hukuk bulunmadığından, madde ikinci sıradaki bağlama noktasına yönelir.
Müşterek Mutad Mesken Hukuku
Tarafların ortak vatandaşlığı yoksa, müşterek mutad mesken hukukuna bakılır.
“Mutad mesken” kavramı, tarafların fiilen birlikte yaşadıkları ve hayat ilişkilerinin merkezinin bulunduğu yerdir. Bu kavram, uluslararası hukukta “habitual residence” olarak anılır ve “yerleşim yeri” kavramından daha esnek bir nitelik taşır.
Bu bağlama noktası, özellikle Avrupa Birliği hukukunda (örneğin Brüksel II bis Tüzüğü) yaygın biçimde kullanılmaktadır.
Bu yönüyle MÖHUK m.14, uluslararası eğilimlerle uyumlu bir şekilde “fiili hayat merkezi” esasını benimsemiş, vatandaşlık temelli katı bağlamadan daha esnek bir anlayışa yönelmiştir.
Türk Hukukunun Uygulanması (Subsidiary Rule)
Eşlerin ne müşterek millî hukuku ne de müşterek mutad meskeni mevcutsa, Türk hukuku uygulanır.
Bu, “subsidiary” yani ikame kuraldır.
Türk mahkemeleri açısından, tarafların yaşam bağlarının Türkiye’ye yeterince yakın olmaması hâlinde bile, boşanmanın tamamen hukuk boşluğuna düşmemesi amaçlanmıştır.
Uygulamada Yargıtay, tarafların uzun yıllar Türkiye’de birlikte yaşamaları hâlinde, farklı vatandaşlıklara sahip olsalar dahi fiili bağların varlığı nedeniyle Türk hukukunun uygulanabileceğine karar vermektedir (Yarg. 2. HD, 2019/9823 K.).
Nafaka Taleplerine Uygulanacak Hukuk (m.14/2)
Madde 14/2’ye göre, boşanmış eşler arasındaki nafaka talepleri hakkında da birinci fıkradaki bağlama kuralları uygulanır.
Bu düzenleme, sistematik bütünlük ve hukuki uyum açısından önemlidir. Çünkü boşanmayı hangi hukuk düzenliyorsa, onun doğurduğu mali sonuçlar da aynı hukuka tabi olmalıdır.
Ayrıca madde, bu hükmün ayrılık ve evlenmenin butlanı hâllerinde de geçerli olacağını açıkça belirtmiştir.
Böylece, sadece geçerli evliliklerin sona ermesinde değil, geçersiz evliliklerin sonuçlarında da aynı bağlama mantığı korunmuştur.
Uygulamada, nafaka taleplerinde bazen “Roma III Tüzüğü”ndeki (AB) gibi ayrı bir bağlama kuralı önerilse de, Türk sisteminde uyum açısından tek bir bağlama çizgisi benimsenmiştir.
Velayet ve Velayete İlişkin Sorunlar (m.14/3)
Boşanma sonrasında çocuğun velayeti, hem kişisel statü hem de kamu düzeni bakımından son derece hassas bir konudur.
MÖHUK m.14/3, velayet ve buna bağlı düzenlemelerin de birinci fıkradaki bağlama kuralına tabi olduğunu belirtir.
Bu hüküm, hem aile birliği içi hem de boşanma sonrası ilişkilerde hukuk birliğini korur.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, çocuğun yararının her durumda üstün değer olarak korunması gerektiğidir.
Bu sebeple, yabancı hukuk uygulandığında Türk kamu düzenine açıkça aykırı sonuçlar doğuracaksa (örneğin annenin velayet hakkını reddeden sistemler), Türk mahkemesi MÖHUK m.5 uyarınca Türk hukukunu uygulayabilir.
Yargıtay, çocuğun üstün yararına aykırı hükümler içeren yabancı hukuk düzenlemelerinin uygulanamayacağı yönünde birçok karar vermiştir (Yarg. 2. HD, 2016/4562 E., 2017/12193 K.).
Geçici Tedbir Talepleri (m.14/4)
Dördüncü fıkra, “geçici tedbir taleplerine Türk hukuku uygulanır” hükmünü getirerek önemli bir usulî ilkeyi ortaya koyar.
Boşanma davası devam ederken mahkeme, tarafların ve çocukların korunması için çeşitli önlemler alabilir (örneğin geçici velayet, nafaka, uzaklaştırma).
Bu tedbirlerin niteliği usule ilişkin olduğundan, lex fori yani mahkemenin hukuku uygulanır.
Bu durum, hem yargılama etkinliğini hem de kamu düzeninin korunmasını sağlar.
Kamu Düzeni Müdahalesi ve Uygulamadaki Sorunlar
Kamu Düzeni Müdahalesi (MÖHUK m.5)
Yabancı hukukun uygulanması, Türk kamu düzenine açıkça aykırı sonuçlar doğuruyorsa, mahkeme Türk hukukunu uygular.
Örneğin, bazı ülkelerde kadının boşanma davası açma hakkı sınırlanmışsa veya tek taraflı erkek iradesiyle boşanma mümkündür; bu durumda Türk mahkemesi, m.5 gereği Türk Medeni Kanunu’nu uygular.
Vatandaşlık Değişimi
Eşlerden birinin dava sürecinde vatandaşlık değiştirmesi hâlinde hangi anın esas alınacağı tartışmalıdır. Doktrinde ağırlıklı görüş, “dava tarihindeki vatandaşlık” esas alınmalıdır yönündedir; zira taraflar, dava açıldığı andaki statülerine göre hukuki pozisyonlarını belirlerler.
Tanıma ve Tenfiz Sorunları
Yabancı mahkemelerde verilen boşanma kararlarının Türkiye’de hüküm doğurabilmesi için tanıma ve tenfiz prosedüründen geçmesi gerekir (MÖHUK m.50 vd.).
Bu noktada, yabancı kararın verildiği ülke hukuku m.14 kapsamında belirlenen hukukla uyumlu değilse, Türk mahkemeleri tanımayı reddedebilir.
Doktrinel Değerlendirme
MÖHUK m.14, çağdaş milletlerarası özel hukuk sistemlerinin temel ilkeleriyle büyük ölçüde paralellik göstermektedir.
Ancak bazı yazarlar (örneğin Şanlı – Esen – Ataman Figanmeşe) maddenin “eşlerin ortak iradesine” hiçbir şekilde yer vermemesini eleştirmektedir.
AB düzenlemelerinde tarafların uygulanacak hukuku seçebilme imkânı (party autonomy) tanınmışken, Türk sistemi bu konuda daha katı bir yaklaşım sergilemektedir.
Gelecekte yapılacak bir reformda, sınırlı ölçüde “irade muhtariyeti” tanınması, uluslararası aile uyuşmazlıklarında öngörülebilirliği artırabilir.
Sonuç
MÖHUK m.14, Türk milletlerarası özel hukukunda boşanma, ayrılık ve bunlara bağlı sonuçlar bakımından uygulanacak hukuku sistematik biçimde belirlemiştir.
Madde, hem geleneksel milliyet esasını hem de çağdaş mutad mesken ölçütünü kademeli biçimde harmanlayarak, esnek ama dengeli bir yapı kurmuştur.
Buna karşın, maddenin uygulamasında kamu düzeni ve çocuk yararı ilkeleri her zaman ön planda tutulmalıdır.
Sonuç olarak, m.14; aile birliğinin sona ermesine ilişkin uluslararası uyuşmazlıklarda adil, dengeli ve insan haklarına duyarlı bir hukuk düzeni oluşturmayı amaçlamaktadır.







Yorumlar